Basından / Törenlerden

1986

Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü şair ve bilim adamı Cevat Çapan kazandı

"Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü şair ve bilim adamı Cevat Çapan kazandı."

Gürol Sözen

“Necatigil Ödülü'nden onur duyuyorum”

Kültür dünyamızda Cevat Çapan usta çevirileri ve üniversitelerimizde yıllardan beri sürdürdüğü bilim adamlığıyla tanınıyor. İngiliz Edebiyatı ve tiyatro Çapan'ın uzmanlık dalı. Ama Cevat Çapan'ı yalnız bunlarla kısıtlamamak gerek. Kültür ve sanatın her dalına duyarlılıkla yaklaşan bir yazarımız. Son yıllarda "eski bir sevda" olarak şiir de eklendi. Ve bu yılın Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü Cevat Çapan, "Dön Güvercin Dön" kitabıyla kazandı. Ödül yarın törenle Çapan'a verilecek. Çapan'a "Necatigil ödülünü almak nasıl bir duygu?" diye yönelttim ilk sorumu.

Ödüller konusunda son zamanlarda çok tartışmalar çıktı. Sanırım tartışmanın kaynağı, ödülleri hangi kurum ya da kişi adına verilmesi. Bu yüzden 'Behçet Necatigil Şiir Ödülü', saygınlığı hiçbir zaman tartışılmayacak bir ödül. Böyle bir ödülü almaktan ancak onur ve mutluluk duyulabilir."Necatigil'in önemli bir yanı da kente, sokaklara, evlere derin bir duyarlılıkla yaklaşması ve yaşadığını yazmış olması. Ben hep Necatigil'i az bulunur bir derviş inceliğiyle İstanbul'u dolaşırken görürdüm. Birinci sigarasının paketi arkasına dolmakalemiyle şiiri için notlar düşerdi dura kalka yürüyerek.

- Yaşarken sizde nasıl bir izlenim bıraktı Necatigil?

Bu değerlendirmeye tümüyle katılıyorum. Onun sınıfında öğrencisi olmamış bile olsam, onun yazdığına, yaşadığına bakarak böyle bir ustanın gönüllü bir çırağı olmayı her zaman istemişimdir.Necatigil her yazdığının zengin bir yaşantı karşılığı olması, onun şiirinin çağrışım gücünü açıklayan bir özellik. Şiirin çıkış noktaları olan yaşantılarsa hepimizin her gün belki farkına varmadan yaşadığımız şeyler. Bu yüzden onun şiirlerini okurken ne yangın yerlerini, ne yıkıntıları, ne koruları, ne çiçekleri, ne fırtınaları, ne kalabalıkları, ne yalnızlıkları içinden geçtiğimiz halde fark etmediğimizi anlıyoruz. Uzaktan duyulan bir şarkının, bir sokak aralığından burnumuza gelen bir kokunun, bir boğaz iskelesine yanaşan vapurun halat gıcırtısının duygusal belleğimize birden bir sürü pencere açtığını görüyoruz. Bunu bir geçmiş özlemiyle sınırlayamayız da. Bu pencereler hem düne, hem bugüne, hem de yarına bakabileceğimiz pencerelerdir.

- Behçet Necatigil'in üzerimizde izler bırakan çevirileri de var. Bir dilci olarak ne diyorsunuz Necatigil'in çevirmenliği için?

Çevirmenliğin küçümsenmeyecek bir uğraş olduğunu Necatigil'in çevirilerinden kolayca öğrenebiliriz. Rilke'nin "Malte Laurids Brigge'nin Notları", Unamuno'nun "Sis, Heine'nin "Şarkılar Kitabı", K. Hamsun'un "Açlık", "Pan", "Victoria", "Yalnızlık Bir Yağmura Benzer"deki şiir çevirileri bu uğraşın gerçek bir yaratıcı elinde ne boyutlara ulaşacağını gösterir.

- Edebiyat okurları, günümüzde Türkçeyi en iyi kullanan bir yazar ve çevirmen olarak, tanımlıyorlar sizi. Ne dersiniz?

Böyle bir tanımlama bana ancak düşman kazandırır. Ama böyle bir yargı beni gönendirmez de değil. Bir yazarın ana dilini iyi kullanması büyük ölçüde o dili iyi kullanan, kendinden daha usta, daha başarılı başka yazarların olmasıyla açıklanabilir. Ben böyle ustalardan bir şeyler öğrenebilmişsem ne mutlu bana.

- Öğrencilerinize bu konuda ne gibi bir yöntem öneriyorsunuz?

Öğrenciliğin sonu olmayan bir yolculuk olduğunu unutmamalarını, insanın her zaman her durumdan bir şeyler öğrenebileceğini, öğrenmenin son derece de heyecan verici, zevkli bir yaşama biçimi olduğunu unutmamalarını önermek isterim.

- Son yıllarda giderek çoğalan bir dil karmaşası ve yozlaşması var. Radyo ve televizyondan yayınlanan demeçler, söyleşiler, sunulan haberler bunun en somut kanıtı. Siz nasıl görüyorsunuz bu yozlaşmayı?

Bizim yetiştiğimiz yıllarda bu türden yozlaşmaları denetleyen bir Nurullah Ataç vardı.
Ataç, neredeyse tek başına bir dil duygusu, dil duyarlığı, dil sorumluluğu yaratmıştı. O yıllardaki okur ve yazarların büyük çoğunluğunu etkileyen, yönlendiren bir dilbilimciydi Ataç. Bugün böyle bir bilincin yokluğunu duyuyoruz. Radyo ve televizyon bu konuda kendi kendini adam etmekten uzak olduğuna göre bu konuda belli bir denetim gücü olarak basına ve her düzeydeki eğitimcilere büyük sorumluluk düşüyor demektir. Ama son belirleyici, dilin doğru ve güzel kullanımını gerçekleştiren yaratıcı yazarlar olacaktır.

Güneş, 13 Aralık 1986

Cevat Çapan'la söyleşi

"Kendimi şir ustalarının bir çırağı saydım."

Esin Yüksek Dalay

DARICA'da 1933'de doğan, Cambridge Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitiren Cevat Çapan şimdi Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Tiyatro Bölümü'nün başında.
Tiyatro üzerine incelemeleri, şiir çevirileriyle tanıdığımız Çapan, Dön Güvercin Dön adlı ilk şiir kitabıyla da Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazandı.

- İyi bir şiir çevirmeni Cevat Çapan'ın iyi ve gizli bir şair olduğu söylenirdi hep, bu yaygınlığı kanıtladınız ve şiir kitabınızı yayınladınız. Şöyle bir soru: Şiir çevirirken bazı dizeleri, sözcükleri ah keşke kendi şiirim için kullansaydım dediğiniz oldu mu?

Bunu daha önce hiç böyle düşünmedim. Demiş olabilirim, ama şiir çevirirken asıl heyecan veren şey, şiirin güzelliğini Türkçe'de verebilmek. Tabii bu konuda şiir çevirmenleri de, şiir çevirisinin sorunlarını bilenler de sık sık şiir çevirmenin sermayeden yemek gibi bir olumsuz yanı olduğunu söylüyorlar. Ama şu da bir gerçek ki, şiir çevirme işi zaten bir özveri işi. Çevirmen bunu başından biliyor, bir başkasının başarısını aktarırken, kendi kişiliğini bir ölçüde harçamış oluyor. Ya da şiir çevirisindeki başarısının yeterince mutluluk veren bir başarı olduğunu düşünüyor. Hiç değilse bir kıskançlık söz konusu değil.

- Sayın Cevat Çapan, şair Cevat Çapan bizden ve Batı'dan ustaları konusunda ne söylemek ister?

Şiirle uğraşmak demek, çok uzun bir sevgi, hayranlık çıraklık dönemi yaşamak demek. Kendini hep büyük şiir ustalarının bir çırağı olarak düşünmek demek. Tabii benim bu konudaki çıraklığım, önce ana dilimin ustalarını tanımakla başladı. Şiirle ilgilenmeye ortaokul yıllarında başladım. Mutlu bir rastlantı olarak o dönemde Türkçe öğretmenlerinin edebiyatı sevimsiz göstermek gibi bir çabasıyla karşılaşmadım. 1945'ten sonraki bu yıllarda da hem halk şiirinin hem divan şiirinin birtakım ustalarını tanır gibi oldum. Aynı zamanda o yıllarda yaygın bir etkinlik kazanmaya başlayan garip şiiri vardı. Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat'ın şiirleri de bir şiir öğrencisi olarak beni büyük ölçüde etkiledi. Gene o yıllarda Varlık Yayınevi'nin çıkardığı Dünden Bugüne Türk Şiiri Antolojisi, dört ciltlik, Nazım Hikmet de birkaç şiiriyle yer alıyordu. Ve tanıdığım, çok sevdiğim, çok etkilendiğim bir şairdi. Yine o yıllarda (1945-50 arası) Orhan Burian'ın "Kurtuluştan Sonrakiler" Antolojisi, elden bırakmadığımız bir kitaptı. Yabancı şiirle tanışmam daha çok lise yıllarında başladı. İngilizce biliyordum, Robert Kolej'de okuduğum için. O yıllarda yabancı şiirle ilgilenmek biraz modaydı, bizden önceki başarılı ağabeylerimizin ilgilendiği şairlerle biz de ilgileniyorduk. İngiltere'de önemli bir şair sayılan Louis Mac Neice İstanbul'a geldi ve Robert Kolej'de bir konuşma yaptı. Bize T.S Eliot, Auden, Spender gibi şairlerin önemini gösteren bir konuşmaydı bu. Böylece modern İngiliz şiiriyle çok ilkel bir biçimde de olsa tanışmış oldum. Ve Eliot'un ustası olan Ezra Pound ile ilgilenmeye başladım. İlk şiir çevirilerimden birkaçı da Pound'dan oldu. 1950'li yılların başında öne çıkmış İngilizce yazan Dylan Thomas vardı. Bu Thomas'la tanışmak da coşkulu bir ilişki oldu. Şiirle uğraşan herkes gibi Fransız şiirinden Baudelaire, Rimbaud, Eluard, İspanyol şiirinden Lorca. Bütün bunlar Türkiye'de bilinen yabancı şairlerdi. Her şairi tanıdığınızda, onun da ilgilendiği, etkilendiği, başka bir şairi tanıyorsunuz ve böylece ilgi alanınız genişliyor. Ve bu arada çok uzaktan Yunan şiiriyle de ilgilenmeye başladım. Yunan şiirini tanımak için belki üniversitedeki yılları geçirmem gerekiyordu. Kavafis İngilizce'ye verilen ve çok etkili olan bir Yunan şairiydi. Seferis de öyleydi. Yunan şiiriyle ilgilenmem o boyutlara ulaştı ki, diğer yabancı şiire olan ilgi gölge altında kaldı, yaptığım çeviriler de bunu gösterir zaten. Diğer ustalar arasında İrlandalı William Butler Yeates, Amerikalı Robert Lowell, John, İngilizce çevirilerinden okuduğum Rus şairi Anna Ahmatova'yı, Osip Mandelstahm'ı saymam gerekecek. Yalnız modern İngiliz şairleri değil, sevdiğim daha eski İngiliz şairleri de var. Başta Shakespeare olmak üzere hem oyun yazarı hem de şair olarak. Tabii bu listeleri daha çok uzatmak istemiyorum, çünkü İngiliz şiiri, çok zengin bir şiir. Tüm bunlar ilgilendiğim, okuduğum, herhalde dolaylı olarak etkisi altında kaldığım şairlerdir. Bizde yaşayan şairlerden başta Oktay Rıfat, Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan, İsmet Özel, Can Yücel sevdiğim şairler.

- Ödülünü aldığınız Behçet Necatigil'in şiiri üzerine ne düşünüyorsunuz? Türk şiiri içinde onun yeri ve etkisi neydi?

Behçet Necatigil'in çok özel bir yeri var, benim çıraklığımda da. Bildiğiniz gibi çok inceliklerle dolu bir şair. Ve kişiliğiyle yaratıcılığı büyük bir uyum içinde olan bir şair. Büyük ustalıklarla karşımıza çıkıyor Behçet Necatigil. Çok gösterişsiz olan, görünmeyen, gizli bir su gibi akan, ama hayatın çok önemli ve zengin damarlarını şiire aktarabilmiş bir şair. Bu yüzden hayran olduğum bir şair. Behçet Necatigil, Türk şiir geleneğini en iyi özümlemiş şairlerimizden biri. Fakat o geleneğin baskısı altında kalmamış, ezilmemiş bir şairdi. Geleneği iyi özümlediği için kendi sesiyle konuşabilen, yazabilen bir şairdi. Bu bence çok önemli. Çünkü Behçet Necatigil İstanbullu bir şair. Fakat İstanbullu oluşu, onun İstanbul'un yalnız görkemli yanını değil, İstanbul'un en ince ayrıntısına kadar acılı, acıklı yanlarını da görmesini sağlamıştı. İstanbul'u bir küçük evren olarak, mikrokosmos olarak yansıtabiliyordu. Böylece evrensel bir gerçekliğin de sözcüsü olmuş oluyordu. Tabii biçim bakımından da Behçet Necatigil son derece tutumlu bir şairdi. Şiirlerinde hiç fazla söze yer vermez, şiirinin müziğini en az malzemeyle yaratabilir, bu da şiirin tanımına uyan bir tutumdur sanıyorum. En az sözle en yoğun etkiyi sağlayabilmek.

- Tiyatro üzerine çalışmaları olan, incelemeler yapan Cevat Çapan'ın çağdaş Türk yazarları üzerine düşünceleri neler?

Benim tiyatro çalışmalarım ne yazık ki istediğim kadar verimli, güncel olamadı. Çünkü bunlar akademik bir çalışmanın uzantısıydı. Bir ara tiyatro eleştirileri de yazıyordum, ama artık bıraktım, çünkü eleştiri yazmak için benden daha az yufka yürekli olmak gerekiyor. Türk oyun yazarları konusunda ne yazık ki şiir konusunda olduğu kadar iyimser değilim. Bir zenginlik söz konusu değil. Bu iyi oyun yazarlarımız yok demek değil. Ama sanıyorum ki tiyatronun sanatın diğer dallarıyla, edebiyatla, sanatın diğer dallarının da tiyatroyla iletişimi çok zayıf, bir ilgisizlik söz konusu. Bu konuda ödenekli tiyatrolarla yöneticilerine, büyük sorumluluklar düşüyor tabii ki. Tüm dünya olaylarını ve sanat üzerindeki etkilerini sürekli olarak izlemek ve oyun yazarlarının yaratıcılıklarının sürekliliğini sağlamak. Tiyatronun başarısızlığının bir nedeni de Türkiye'deki yaratıcı düşüncenin tiyatroya ilgi duymaması. Tiyatro edebiyatla, sanatla uğraşan insanlarca da yeterince ciddiye alınmıyor, bunda belki tiyatroyla uğraşanların da edebiyatı, sanatı yeterince ciddiye almamalarının bir payı olabilir, yani karşılıklı bir iletişimsizlik, ilgisizlik söz konusu.

Hürriyet, 14 Aralık 1986