Basından / Törenlerden

2018

Necatigil Şiir Ödülü Erbaş’ın

Necatigil Şiir Ödülü Erbaş’ın

Şair Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana ailesi tarafından düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 2018 yılında oy birliğiyle Şükrü Erbaş’ın “Kuş Uçar Kanat Ağlar” adlı kitabına verildi.

5 Nisan’da toplanan seçiciler kurulu, ödüle ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Şükrü Erbaş, 1980 kuşağı şairlerinden biri olarak girdiği şiir dünyamızda, dizeleriyle insanın evrensel yolculuğunu araştıran, düşünceyle şiir sanatının inceliklerini buluşturan bir şair olarak öne çıktı. Son 30 yılda onun şiir alanının sınırlarını genişlettiği yolda yeni ürünlerini okuduk. Bu yıl yayımlanan “Kuş Uçar Kanat Ağlar”, ozanın şiirinde düzyazıyla şiirin buluştuğu yeni bir aşama olarak görülerek ödüle değer bulunmuştur.”

2018 yılı seçiciler kurulunda Eray Canberk, Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi ve Doğan Hızlan yer alıyor. Ödül töreni 12 Nisan Perşembe günü saat 18.30’da Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla vakfın Ortaköy tesislerindeki Hamdi Saver salonunda yapılacak.

Milliyet, 7 Nisan 2018

Şükrü Erbaş’ın törende yaptığı konuşma

Fuzuli gibi- / Mum olmalıydı da / Mum yakmalıydım / Gam gecesinde. // Elektrik ışığı –kabul / Fakat çok çiğ düşüyor. / Karanlıkta otursam- / Bilinen şey, / Karanlıkta keder artar.

Bu dizelerle başlamalıyım dedim. Sevinçliyim, şaşkınım, bir tuhaf mahcubiyet içindeyim. Çok erken yaşlarda, bir küçük taşra kentinde elimden tutan ağabeyim, yıllar sonra yine elimden tuttu. İlk okuduğum günden beri hiç bırakmadı ama bu buluşma, yazdıklarım ve hayatım için sözcüğün bütün anlamlarıyla ödül. Birkaç cümle kurmaya çalışacağım. Kusurum eksiğim heyecanıma bağışlansın…

Necatigil bana küçük hayatlar olmadığını, küçük denilen o hayatların dünyanın kendisi olduğunu öğretti.

Utanır da anasının sırtındaki yeldirmeden / Kız bir adım önde gider sezdirmeden” dizelerinde billurlaşan o ezik yüreği öğretti.

Devrim düşüncesinin ana rahminin, temelinden çatısına her şeyiyle sessizce sızlayan bu evler olduğunu öğretti.

Bireyin toplum olduğunu, toplumun birey olduğunu öğretti.

Lirik şiir – satirik şiir bağlamında söylenmiş de olsa, kalbin, her zaman zekâdan büyük ve güzel olduğunu öğretti.

Evleri sevmeyi öğretti.

Bilip de bilmezlikten gelmenin alçakgönüllü bilgisini öğretti.

Emeğin ve edebin, edebiyatın dile getirdiği “dert” ile aynı değerde iki vazgeçilmez olduğunu öğretti.

İnsanın kendisine dokunmayan sözün, hiç kimseye dokunamayacağını öğretti.

Kısık sesin, yerleri gökleri nasıl doldurduğunu öğretti.

Çağımız insanını çürüten yabancılaşmanın ilk harflerini öğretti.

Yunus Emre’yle Nâzım’ın, nasıl büyük bir tevazuu ile buluşabileceğini öğretti.

Edebiyat dergilerinin yöneticilerine küçük bir öneride bulunmak isterim: Necatigil’in 1959 yılında yaptığı bir konuşma metni olan (hem de okulun ‘görgü kolu’ toplantısında yapılan bir konuşma) “Şiirde Nezaket” başlıklı yazıyı yeniden yayımlasınlar. Çırpınıp döndüğümüz, katılaştığımız, ruhumuza derin yaralar açan bu nobran, kibirli, sevgisiz zamanlarda, şiirin küfre dönmemesi için şiir yazan herkesin büyük ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Necatigil ailesine, Seçici Kurul Üyesi ağabeylerime, arkadaşlarıma, yayınevime, bu toplantıya emeği geçenlere ve burada bulunan herkese derin saygılarımı sunuyorum. Bütün bir Necatigil şiiri okuma imkânım olsaydı keşke…. Canımda yıllardır halkalanıp duran bazı dizelerini ve bir şiirini okuyacağım izninizle:

Herkesin derdi ayrı / Sıkmayın kimseyi / Aramıyorlarsa / Biçin kendinizden.
*
Susanlara hiçbir şey sormayınız.
*
Topla çıkar / Ne katar / Bir sağlama sonuçta.
*
Karışmak çoluk çocuğa / Çaredir geçer sanın / Akşam telaşlarında / Bastırır ansızın / Yok yardımı yalnızlığın.
*
Dokundular bazıları, sustuk, saygı / Hüznü bir gül gibi düştüğü yerden / Aldık, çekildik herkes varken / Koklar okşar sandılar.
*
Kime ne kadar baktın / Hem hangi anlamda / Ne çekti ağırlığın / Hangi kantarlarda.
*
Şimdi hangi kitaplardan / Öğreneceksiniz onu / Gelmiyorsa bazı şeyler / Geçerek çocukluktan.
*
Ama sıfır çarpı yalnızlık / Toplasalar hepimizi.
*
Bir kişiyle bile konuşulmaz şeylerle / Doluyken bardak / Saplandığın derinden çıkma söz! / (Çıksan ne olacak)
*
Ah ey dertlerini gazetelere radyolara / Adlarıyla ya da rumuz yansıtanlar / Yalnızlık ateşinde üşümüş ellerini / Gene kendi ellerinde ısıtanlar! / Okşanır bilirim katı duvarlar / Duvarların çıplak betonları.

AÇIK

Geceleri korkulu yollara gittiniz mi
Biz çok şeyi vakit yok pek kısa geçiyoruz
Limanda bilinen gemiler oysa açıklardadır
Kullanırız bir sözü ama hangi anlamda?
İnsan duyar bir yerde birdenbire uyanıp
Bir elin bir ışığı neden söndürdüğünü
Yandaki odalarda her zaman hasta vardır
Sağır duvarlarda eski inilti
Şiirlere üşenmemiz bir yerde iyidir
Hiç işittiniz miydi?
Bir top çizer havada, uzunca bir eğri
Ayağına, belki kader, geçmiş gün, bir kadının
Düşer bir karanfil.. (neyse kısa keselim)
Soğurken bir ölü, çok ince bir eli
Tutup ısıttınız mı?
Aşınmış tahtaları kim yeniler gelince
Döner azdan başımız, sonra uzar ıssız kır
Bir bizdik san sen, oysa gelir hep biri
Kurar yeni barınak kullanıp aynı taşları
Yani ne mi diyorum, çok kurak tarla
Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları.