Basından / Törenlerden

2017

Behçet Necatigil şiir ödülü Küçük İskender'e gitti

Behçet Necatigil şiir ödülü Küçük İskender'e gitti

Şair Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana ailesi tarafından düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, Küçük İskender’in “Mayıs Giremez” adlı kitabına verildi.

Eray Canberk, Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi ve Doğan Hızlan’ın yer aldığı seçiciler kurulu, ödüle ilişkin şu açıklamayı yaptı:

“Küçük İskender, ilk kitabı ‘Gözlerim Sığmıyor Yüzüme’den başlayarak günümüz şiirine yeni bir söyleyiş, yeni bir soluk kazandırdı. Çağdaş Türk şiirinin birikimlerini dilde ve anlatımda yeni yaklaşımlarla zenginleştirdi. Günümüz toplumunun farklı kesimlerinin yaşam kültürlerini şiir diline taşıdı. ‘Mayıs Giremez’, küçük İskender’in otuz yıllık şiir birikiminin parlak bir örneği olmasının yanında, günümüz şiirini yücelten özellikleriyle de ödüle değer bulundu.”

Ödül töreni 13 Nisan 2017 Perşembe günü saat 18.30’da Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla vakfın Ortaköy tesislerindeki Hamdi Saver salonunda yapılacak.

Birgün, 10 Nisan 2017


Ödül töreninde yapılan bu sunum, Serin Mavi adlı kitapta yer alan mektuplardan hareketle hazırlanmıştır.


Behçet Necatigil şiir ödülü Küçük İskender'e gitti Behçet Necatigil şiir ödülü Küçük İskender'e gitti

Törene katılanlara armağan edilen Serin Mavi.

Küçük İskender’in törende yaptığı konuşma: Necatigil’in Evi

Sevgili dostlarım, Sevgili Necatigil Ailesi,

Her şeyden önce Behçet Necatigil anısına verilen bu önemli ve değerli ödülle beni onurlandırdığınız için çok mutluyum.

Lakabıma uygun uzunlukta bir konuşma yapmayı planladım.

Umudu, sevinci, mutluluğu hedef gösteren, güzel sözleri sloganvari kullanan şairlere asla yakın olamadım açıkçası – Nâzım’ı ayırırsak. Ki o da yaşamındaki, mücadelesindeki zorluklarla beraber okunduğunda, varoluşa yönelik tek kavramla endişelenme / genel tedirginlik ile yüzleşmiştir diye düşünürüm ben. İyinin, doğrunun mutlaklığı, terazideki kötünün, yanlışın refleksiyle orantılı çünkü. Endişelenen, tedirgin olan şair, hüznü bir sorundan çok, gerçeklik olarak biçimlendirir; özgürlüğü ise siyasi bir hak yerine ruh hali olarak tanımlar. Bizi kuşatan her ne ise, her nereden bakıyorsak özlenen, beklenen, insanlığa yakışan bütüne karşı saldırgan, vahşi tutumların, önümüze tarih, haydi abartmayayım, bir ömür diye konduğuna tanığız.

Gittikçe kısalan zaman, kaçan fırsatların geriye bıraktığı o derin keder, herkes için üzülmek veya boşu boşuna, işe yaramadan tükenip gitmek meselesi, kirlenmeyi / kirletmeyi bu denli sevme nedenimiz, eşitlenmeye / eşit kalmaya çabalarken size dayatılan güvensizlik hissi – bir sürü engel: Bunların karşısına koyabileceğiniz, direncinizi arttıracak tek şey vardır sadece: Olup biteni anlamaya çalışmak ve insanı yeniden tanımlamadan hiçlik içindeki adresini bulmak. Yani EV’ine ulaşmak.

Necatigil bana bu yolu, o evi tarif eden şairlerin başında gelir – çünkü o, en fazla, kelimeler uzaktır bana.

Ararken, yakınlaşmaya / buluşmaya kilitliyken kaybolmak, ancak savruklaşmamak, belki sadece anlamın hızı nedeniyle merkezkaç kuvvetine bir parça boyun eğmek olağandır – çünkü Necatigil doğayı terk edişin bedelini telaşıyla ödeyenleri yazarken hem şamandır hem de kentli bilgedir benim belleğimde.

İnsanlığın uygarlığa indirgenmesine tekilliği ile karşı çıkacaktır o. Bu tekillik, ben veya bencillik değil, yalnız kalma ve nihayet şiire özenle sakladığı dil, anı, yargı ve analiz toplamıdır.
Kimse zarar vermesin diye Necatigil, anlattığını dondurur gibi gelir bana. Sıcaklığı soğukla, beyazı siyahla, hayatı ölümle, kurtulma ihtimalini tükenişle muhafaza etmek.

Yoksa hasreti çekilen şeyi biz daha da güçlenmeyelim diye bulup imha edecek birtakım adamlar, birtakım inanışlar ve düşünceler kuşatmıştır dünyayı.

Nilüfer adlı şiirinin başında usta,

‘Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.’

der. Ustama ayıp olsa da bana verilen ödül de onun aynası ve sevinerek alıyorum; bana onu, kendimi ve şiiri gösterecek bir ayna bu. Yıllardır çevremdeki gençlere de yaptığımız çalışmalarda, derslerde, ortak performanslarımızda bu sahiciliği anlatmak için uğraşıyorum.

Herkese teşekkür ederken şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; genç bir doktor adayı olarak ayrıldığım Kabataş Lisesi’ne yıllar sonra bir şair kimliğiyle dönebildiysem kimse hayallerinden ve gelecek güzel güzlerden vazgeçmesin. Uğraşılınca gerçekten oluyor.

Sağ olun.