Basından / Törenlerden

2010

Sönmemiş Dizeler’e iki ödül birden

Sönmemiş Dizeler’e iki ödül birden

Yazar ve şair Hulki Aktunç’un şiir kitabı Sönmemiş Dizeler, Behçet Necatigil ve Metin Altıok adına verilen iki önemli edebiyat ödülüne birden değer görüldü. Füsun Akatlı, Cevat Çapan, Haydar Ergülen, Doğan Hızlan, Mehmet Taner, Tahsin Yücel ve Selma Esemen’den oluşan Behçet Necatigil Ödülü Seçiciler Kurulu tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Türk öykücülüğüne şiirin büyüsünü getiren Aktunç, şiirde de Necatigil geleneğine, sözcüklere duyduğu aşktan başlayarak ve her sözcüğü şiire kazandırarak ekleniyor.” 1980 yılından bu yana verilmekte olan Necatigil Şiir Ödülü’nün 2010 yılı töreni, Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla 13 Nisan Salı günü yapılacak.

Hürriyet Gazetesi, 9 Nisan 2010


Hulki Aktunç, ‘Sönmemiş Dizeler’ adlı kitabıyla Necatigil ve Metin Altıok şiir ödüllerine değer görüldü

Söz kuytusunda bir dil ustası

“25 yıldır kişisel olarak katılmıyorum ödüllere. Ama, kim için veriliyor ödül? Seçici kurulda kimler var? Onur duyacağım koşullar içinde, evet, ödül bir ödün değilse, evet...” “Behçet Necatigil’in şiiri beni her zaman etkiledi. Şimdi, Necatigil şiirinin ‘sessiz sakin’ bir şiir olduğuna inanan çok. Bense onu isyancı bir şair olarak görürüm...” “Metin Altıok şiiri de Necatigil şiiriyle yakın durur. Aynı mırıldanışın aniden çakıntıya dönüşü. İki şair de gerçek birer biçim ustası...”

Celal Üster

Hulki Aktunç, kuşkusuz ki, ödüllere yabancı bir yazar değil. Edebiyatın üç dalında da (roman, öykü, şiir) ödüller kazandı bugüne kadar. “Gidenler Dönmeyenler” ile 1977 TDK Öykü Ödülü’nü aldığında 28 yaşındaydı. “Bir Çağ Yangını” adlı romanıyla 1981 Abdi İpekçi Ödülü’ne, “Bir Yer Göstericinin Hayatı” ile 1989 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görüldü. “İnsan Aşkların Külüdür” ile 1994 Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü, “Istıraplar Ansiklopedisi” ile 1995 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazandı. Ama bu kez “Sönmemiş Dizeler” ile iki gün içinde hem Necatigil Şiir Ödülü’ne, hem de Metin Altıok Ödülü’ne değer bulundu. Aktunç’la, ödülü vesile ederek, Necatigil’i, Altıok’u,

“Sönmemiş Dizeler”i konuştuk; edebiyattan dem vurduk. 

- Aynı anda iki ödül birden edebiyat dünyamızda pek rastlanmayan bir durum. “Neler hissettin?” demeyeceğim. Ama bir yazar ya da sanatçının “ödül” karşısındaki tutumuyla ilgili neler söylersin? 

25 yıldır, kişisel olarak katılmıyorum ödüllere. Ama, kim için veriliyor ödül? Seçici kurulda kimler var? Onur duyacağım koşullar içinde, evet, ödül bir ödün değilse, evet. Okurlar benim yapıtımı “falan filan ödüllü” diye mi arayacak, yoksa ah o çilekeş bin – bin beş yüz kişi, zaten bilmekte midir benim yazımı enine boyuna? 

- Evet, Memet Fuat seni “rafine bir yazar” diye anar. Cemal Süreya ise “Türkçenin seramik ustası” diye yazmıştı… Okuru zaman zaman zorlayan bir yazar, bir şairsin. Behçet Hoca da öyleydi… Behçet Necatigil üstüne pek çok inceleme yapıldı, pek çok yorum getirildi. “Senin Necatigil’ini” merak ediyorum… 

Behçet Necatigil, beni soyadı seçimiyle bile etkilemiştir… ‘İSYANCI BİR ŞAİR NECATİGİL’ 

- Yeni kuşaklar bilmez, anlatır mısın?

Behçet Gönül’dür asıl adı soyadı. Fakat Necâtî şiirine duyduğu büyük bağlılıkla Necatigil olmuştur. Akrabalık ise, akrabalık bu. Sonra onun günlük yaşamı, çalışma tarzı, alçakgönüllü var oluşu ayrı bir derstir. Behçet Hoca’nın şiiri beni her zaman etkiledi. Ama, radyo oyunları da çok etkiledi. Sözlükleri de etkiledi. Şimdi, Necatigil şiirinin “sessiz sakin” bir şiir olduğuna inanan çok. Bense, Necatigil’i isyancı bir şair olarak görürüm. 

- Metin Altıok şiirine nasıl bir yorum getirirsin? Metin Altıok deyince, 1993’teki Sıvas kırımını anımsamamak olanaksız. Gericilerin aydınlara karşı giriştiği bu yabanıl saldırı, toplumumuzda gerekli ya da yeterli tepkiyi gördü mü sence?

Orada aslında bugünlerin bir provası yapıldı. Kanıt: Suçlular cezalandırılmadıkça, iktidarlar da suça ortak demek, değil mi? Peki, bugünün Van saldırganları kimler? Neyse… Metin Altıok şiiri de Necatigil şiiriyle yakın durur. Aynı mırıldanışın aniden çakıntıya dönüşü. İki şair de gerçek birer biçim ustası. (Biçimci değil.) Metin’in el desenleri vardır ya, o şiirleri o eller yazmıştır. Sivas’ta alçakça katledilen Behçet Aysan’ı düşün. Yine akraba bir şiir… Behçet, benim ta ortaokuldan arkadaşımdı. Sıvas kırımı toplumdan pek de yeterli tepkiyi görmüş değil. Her yıl anıyoruz. Geçen yıl gençlerin göğsünde “yangın kavmindeniz / ne giysek alev” yazılıydı. 

- Senin adeta deyimleşmiş iki dizen.

Sağ ol. Sonra ben “İnsan Aşklarının Külüdür” kitabını Metin ile Behçet’e adadım…Ve “küllü”dür, toplamıdır da diyordum. Öte yandan, şimdi Sırp uçakları falan meselesine hiç girmeyeyim. Gına geldi. Utanması gerekenler utanmıyor. 

- Şiir ustalarının pek çoğu, sayısız izleğin yanı sıra doğrudan “şiir” üstüne yazmadan edememiştir. Şiir üstüne manifestolarını yine dizelerle dile getiren birçok şaire rastlarız. “Sönmemiş Dizeler”in başındaki “Söz Kuytusunda” şiirinin de, bir anlamda Hulki Aktunç’un şiir manifestosu olduğu söylenebilir mi? 

Biraz. Çünkü o sıralar “Eksik Poetika”yı da yazmaktaydım. Henüz sürmekte olan bir poetika denemesi. Biterse, Akatalpa dergisine vereceğim. “Sönmemiş Dizeler” ile ilgili tek yazı, o dergide yayımlandı. Gültekin Emre yazdı. 

- Sen dolaysız politik şiirler yazan bir şair değilsin. “Sönmemiş Dizeler”deki “Gazze” şiiri ise bu çizgiden biraz ayrılıyor. Gerçi derin göndermeler var yine, ama “Kalkın Gazze’ye gidelim” dizesiyle son bulan bu şiirin politik çağrışımları daha vurgulu. Evet, “Gazze’de kan akıyor çığlık akıyor”, “aşk olmadığından” mı? 

- Aşk olmadığından değil, alçaklık var olduğundan, emperyalizm var olduğundan. Sonra, kitabımda Tuzla “cinayetleri” de bir izlek olarak işlenmeye çalışıldı. 

- Mario Vargas Llosa, “Edebiyat, yazgılarına boyun eğen, yaşadıkları hayattan hoşnut olan insanlara hiçbir şey söylemez; edebiyat, asi ruhu besler, uzlaşmazlık yayar” diyor. Her iyi yazarın, iyi şairin, özünde, muhalif olduğu söylenebilir mi? Yalnızca dolaysız politik anlamda değil, hayatta, dilde, aşkta yerleşik ve alışılmış olana muhalif? 

Yüzde yüz doğru… Leyla Erbil üzerine bir bildiri yazmıştım, başlığı “Leyla Erbil İsyan Grameri”ydi. 

- Yazar, neden yazar? Proust’un dediği gibi, “En sonunda aydınlığa, gün ışığına kavuşmuş gerçek hayat, tastamam yaşanmış biricik hayat edebiyat olduğu” için mi? 

Neden yazıyorsunuz sorusuna hep şu iki yanıtı verdim: “Bendeki başkaları ile başkalarındaki ben’i arıyorum”… Ve: “Yan yana gelmemiş sözcükler var daha”. Öte yandan, “Yoldaşım 40 Yıl” kitabında (Rıza Kıraç) politikamı da poetikamı da uzun uzun açıklamıştım. 

- Ha, bu arada gene ilginç bir kitabın çıktı. “Bir Kadıköy’oğlu”… Bir sokağıyla, Üzerlik Sokağı’yla Kadıköy… Destansı bir deneme. Kırk yıldır dil ile, sözcüklerle “boğuşuyorsun”. Çevrendeki dünyaya duyarlılığın ile duygulanımlarının, bilincin, belleğin ve imgeleminin mahremiyetindeki buluşmalarına dil ve sözcüklerle biçim, beden, hayat veriyorsun. Edebiyatın dilde başlayıp dilde bittiği söylenebilir mi? 

Doğru, bazan iki sözcükle başlayıp iki sözcükle bitebilir. 

- “Büyük Argo Sözlüğü”nün yazarı olarak, “Hiçbir argo sözlüğü argoya yetişemez. Hiçbir yasanın yaşama yetişemediği gibi” demiştin. “Hiçbir edebiyat kuralı da, edebiyatın, şiirin kendisine yetişemez” denilebilir mi?

Yetişemez. Behçet Bey bir edebiyat öğretmeniydi. Aruzun allahını bilirdi. “Kareler Aklar” kitabını neden yazdı? Kareler, geometrik. Karalar, karalar. Ve “kâreler” hani akşam olunca yine basan kâreler. 

- Aynı anda birkaç kitap üstünde çalıştığını biliyorum. İlk sırada hangi kitap var? Ya yeni sergi? 

Sırada çok kitap var. Öncelikle, “Ara-Name”… Semra Aktunç ile yazıyoruz. Ara Güler’in inanılmaz dobra arkadaşlığına bir teşekkür olsun diye. Sonra, “Yedi Kırk Beş” öyküleri geliyor. 

- “Sönmemiş Dizeler”de de o vapur seferleri var. 

Evet aynı izlek. Yıllarca 07.45 Kadıköy-Beşiktaş yolcusuydum… İndik, işe gideceğim… Ayaklarım beni Necatigil anılarına, çarşıdaki Hasbi’ye, bir fileyle tırmanılmış o yokuşa sürükler. Zihnimse işe gitmemi buyurur… Resim sergisine gelince, “Arayışlar” çalışıyorum. Bir kedinin aranışı, bir dudağın aranışı, bir çatının aranışı… İşte böyle. 

- Peki…Ne derler usta, Allah uzun ömürler versin. 

Eyyyvallah!

Cumhuriyet Gazetesi Kültür Söyleşileri, 12 Nisan 2010