Basından / Törenlerden

1997

Necatigil Şiir Ödülü Ergülen'in

Necatigil Şiir Ödülü Ergülen'in

Şair Behçet Necatigil anısına geleneksel olarak düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü'nü bu yıl Haydar Ergülen kazandı. Adalet Ağaoğlu, Füsun Akatlı, Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Fethi Naci, Hilmi Yavuz ve Tahsin Yücel'den oluşan seçiciler kurulu, bu yılki ödülün "40 Şiir ve Bir" adlı yapıtıyla Ergülen'e verilmesini kararlaştırdı. Ergülen'e ödülü, 1979'da yitirdiğimiz Necatigil'in doğum günü olan 16 nisan çarşamba günü, Yapı Kredi Sermer Çifter Kütüphanesi'nde düzenlenecek törenle verilecek. 

Cumhuriyet, 15 Nisan 1997

Hevesler ve hüzünlerle...

Necatigil Şiir Ödülü'nü bu yıl "40 Şiir Ve Bir..." adlı kitabıyla kazanan Haydar Ergülen, 'hayat, bazı uzaklıklardan hiç mektup gelmeyeceğini iyi anlatır' diyor

Enver Ercan

- 40 sayısını yaşınla ilişkilendirdim hemen. Gerçi, "40 ve bir" değil, düpedüz 41 yaşındaydın. Ve 40'ta çakılı kalıp yaşamını '40 ve iki', '40 ve üç' diye sürdüreceğine ihtimal vermiyorum. Sonra düşündüm, 'Bir'in yanındaki üç nokta acaba 'aşk'ı mı simgeliyor diye. Ama bu kez, kitabın ikinci bölümünün adı 'Ve Bir Dize'ye haksızlık etmiş olabilirdim. 

Çoğu kez, çoğumuz, kelimeleri söyleyip, yazıp geçiyoruz, üzerinde fazla düşünmeden. Dinleyen ya da okuyan üzülüyor üzülmesine de ondan da önce üzülen, kırılan bir 'ruh' var: Kelimenin ruhu. Geçenlerde bir yakınımla bir ilgiden söz ederken: "Merak heves ne yaşarsan say!" deyiverdi. O anda hevesin 'çıt' ettiğini duydum, belli ki böyle kullanılmış olmaktan kırılmıştı. 'Biricik' olduğunu düşündüğüm 'heves' öylesine gelişigüzel, öylesine çaresiz bir biçimde dile düşmüştü ki doğrusu o kırılmasa ben kırılırdım! 40 şiir, 140 şiir ve fakat her zaman 'Bir...', o ne şiir, ne dize, o yalnızca 'heves'tir. Tıpkı 'Ve Bir Dize'deki gibi: "Kırk şair birden olsam, yazamam bir hevesi". Anladım, biliyorum, hep öyle olacak, o 'Bir', bir 'Heves' olarak kalacak! 

- Aşk tatlı elbette ve yine elbette, hayat ve insanlar berbat. Asıl merak ettiğim, aşk derdine düşenler niye bir süre sonra terk etme sevdasında oluyor. Yoksa asıl şairler mi berbat?

Aşk ve şiir: İkisi de birbirinden tuhaf. Hem en yakın, hem çok uzak. Kardeşim olsun o da, Hafız'ın bir dizesi var: "Dedim: Türkçe olur muydu aşk olmasaydı?" Türkçenin yerine şiiri koyarak da okuyabiliriz bu dizeyi. Fakat galiba şair her iki halde de 'kârlı', fırsatçılık saymıyorum bunu elbette, ama bir düşünsene, ne güzel bir macera: Aşktan şiire, şiirden aşka! Hayatın, insanların bütün berbatlığına rağmen insanın bir şair, bir âşık olası geliyor! İkisini birden olduğumuz durumlar da olmuyor değil, işte şairlerin 'berbat' olduğu durum tam da orası bence!

- Bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini iyi biliyorsun. Bazı şiirlerin yağmurun dinmesini beklemediğini de. Bunlara sözüm yok. Benim takıldığım, tepeden tırnağa aşk kesilmiş şiirler bunlar; karşılıksız da değil üstelik. Peki, şu hüzün neden yakanı bırakmıyor hâlâ?

Bazı şiirlerimizi severiz, bazılarına inanırız. '40 Şiir ve Bir...'deki 'Mavi' de benim 'inandığım' şiirlerimden. Aşka nasıl bakıyorsam şiire de öyle bakıyorum, manasında. İfade yanlış olacak, ama anlam doğru: Şiirin ve aşkın poetikası. Ordan birkaç dize almama izin ver: "üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu / anlam olmak için yeterince çıplaktın / şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini / hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım: / Ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin / neyi hatırlatıyorsa ona inanıyorum" Şair böyle inanıyor, ama ya hayat? Hayat da şaire bazı uzaklıklardan hiç mektup beklenmeyeceğini yeri gelmişken pek güzel hatırlatıyor. Hem zaten 'mavi'yi ve 'yağmur'u, ne yapsak, 'hüzün' diye okumuyor muyuz?

- Sen de söylüyorsun, iyi huylu bir şiir seninki. Zaten yalnızca kötü şairlerin kavga ettiğine inanıyorsun. İyi huylusun, ama 'cici' bir şair de değilsin. "Boşluğuna kıyacağım ne kaldı kâğıttan başka?" diyorsun, "Kaç ölü istiyor hayat biri yaşasın diye?" diyorsun. Bunlar "kazık" sorular. Okurun hırpalanacağı hiç aklına gelmedi mi?

Bir kitap yazıyorum, tek uzun bir şiirden oluşuyor, adı büyük olasılıkla 'Ölüm Bir Skandal' olacak, ne zaman biteceğini bilmiyorum: Cinayet saatindeyiz, cinayet, ölümün yerini aldı. Bundan duyduğum ürküntüyü dile getirmeye çalışıyorum. Bence hepimizi hırpalayan ve karşı çıkmamız gereken şey bu. Cinayet saatinde hiçbir şey olmamış gibi davranamayız, daha doğrusu bu cinayetlerle bir arada yaşayamayız: Ya katiller, ya insanlar! İkisi bir arada olamaz! Cinnet bu işte! Belki şiirin bile hırpalanması pahasına her türlü cinayete, şiddete, teröre karşı yazmalıyız! Baksana şiirin de insanın da çanına ot tıkadılar bile!

- Bir şey daha: Lina Salamandre, kız kardeşin. Peki Hafız kim? İkizin mi? Yüzlerinizi bazen çok benzetiyorum birbirine.

Lina Salamandre, kız kardeşim evet, Hafız da kardeşim: "Kardeşlik, yokluk kadar kutsaldır!" benim için şiirde de hayatta da. Galiba bunu söylemekten yorulmayacağım: Çok kardeşim var ve onların sevgisiyle dünyaya da bir kardeşlik bahçesi diye baktım hep, şairlere de kardeş diye. Dünya yanıltsa da kardeşlerim ve şairlerin pek çoğu yanıltmadılar beni. Lina ile Hafız da öyle, tıpkı kardeşlikte olduğu gibi benzediğimiz de oluyor birbirimize, ayrıldığımız da. Şiir anlayışımız farklı olmakla birlikte, şiirlerimizin ruhu ve şair tabiatlarımız yakın birbirine.

- Şiirindeki lirizm, humour'la birleşince insanın dilinde acı bir tat bırakıyor... Gördün mü, aklıma bir şey takıldı, soruyu unuttum. Bir sorunum var Haydar: Sıkı bir aşk yaşamak istiyorum fakat kuponlarım eksik. Sende yedek kupon var mı?

Ergin Günçe'nin bir dizesi vardır, "Güzel suçlar işledin, bir tarih oldun artık" der, tam da senin gibi sıkı aşklar yaşamış, sıkı şiirler yazmış bir şaire göredir bu dize bana kalırsa ve şöyle yorumlanırsa 'güzel aşklar yaşadın, bir şiir oldun artık!' Bende yedek kupon yok, ama olsaydı kupon aşkları, kupon şiirleri kesmek bilmeyen kupon şairlere verirdim, ki hiç olmazsa şiiri kesmelerine yarardı! Aşka inanmayanın şiiri olabilir mi? Olabilirmiş meğer onu anladım bu 'kupon'ları okudukça! Fakat yeni kitabın 'Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman'ı okuyunca da bir kez daha anladım ki sağol: Aşka inandığım için şiire de inanıyorum! 

Radikal, 16 Nisan 1997