Basından / Törenlerden

1991

Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanan Turgay Kantürk: 'Birçok usta bana yol gösterdi'

Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanan Turgay Kantürk: 'Birçok usta bana yol gösterdi'

Şair Behçet Necatigil'in anısına düzenlenen Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü bu yıl, ilk şiir kitabı "İlk Gibi Son"la Turgay Kantürk kazandı. Turgay Kantürk'e ödülü bu akşam saat 18:00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenecek bir törenle Behçet Necatigil'in eşi Huriye Necatigil tarafından verilecek.

Turgay Kantürk'le şiiri ve Necatigil üzerine konuştuk.

-Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazandınız. Behçet Necatigil'le ilgili düşüncelerinizi öğrenmek isteriz."

Behçet Necatigil'de beni en çok etkileyen yan, sanırım sözcüklerle olan yakın ilişkisi. Sözcüklerin sessel ve anlamsal değerlerini, kendi duyarlığıyla, tasarladığı bütünde, neredeyse hatasız bir yapıya dönüştürmesi. Kuyumculuğunun yanısıra ruh ve madde arasında gidip gelen, insan ve mekânı yazıyla olabildiğince yaşar kılan, o ince/kırılgan sesi şiirimizde ayrı bir kimliğin ipuçlarıdır. Ama dediğim gibi, beni en çok etkileyen, verimleri toptan okunduğunda yüreğimizde ve usumuzun bir yerlerinde dönüp duran o ince ses ve uzağa fırlattıkça dönüp bize gelen kimi unutulmaz dizeleridir.

-'İlk Gibi Son' ilk kitabınız. İlk kitabınızla Türk şiirinin bazı ustalarını çok iyi okuyup kişilikle özümsediğiniz anlaşılıyor. Şiire başlarken usta saydığınız, kendi poetikanızı kurarken yararlandığınız şairler var mı?"

Evet, 'İlk Gibi Son' bir hayli gecikmiş bir ilk kitap. 1981'de ilk şiirlerimi yayınlamıştım. Aradan on yıl gibi uzun bir süre geçmesi gerekti bu kitap için. Kasıtlı bir geri çekilişle, çok az şiir yayınladım ve hiçbir topluluğa yakınlaşmamaya özen gösterdim. Ben şiirin kendi başına bir varlık olabilmesi sorunuyla ilgilenirim daha çok. 80'li yılların geçiş günlerinde, şiir de toplumsal hayatımıza koşut bir sallantının içindeydi. Benim yazdığım şiir, daha doğrusu, yazmaya çalıştığım şiir, durmuş oturmuş estetik seçimlerin şiiri olsun istiyordum. Bu yolda Türk şiirinin birçok ustası, bana yol gösterdi biliyorum. Bugün adı anımsanmayan birçok şairi yeniden, yeniden okudum. Yahya Kemal, Ahmet Muhip, Tanpınar, Ziya Osman döne döne okuduğum şairler oldu. Oktay Rifat, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret gibi şairlerimizin yanı sıra dünya şiir yelpazesini de her zaman başucumda tuttum. Özellikle Fransız şiirine gönül indirdiğim, açıkça görülecektir. Kendi poetikamı oluşturmaya gelince, şiirin her zaman için güzel ve gerçeğin olası bir birliği olduğu sanısındayım. Bugüne değin tüm verimlerimin böyle algılanmasını isterim. 'İlk Gibi Son'un bu anlamda bir ilk kitap olmadığını düşünüyorum.

-İlk yazmaya başlayışınızdan ödül alışınıza kadar, bu serüvenin belli duraklarını belirtir misiniz?

Dediğim gibi, 80'li yılların başından bu yana şiir yazıyorum. Bu on yıl içinde 'İlk Gibi Son'a girmeyen ve sonraki hiçbir kitabıma girmeyecek şiirler yazdım. Gazel, şarkı, sonnet gibi geleneksel biçim ve biçimlerde çalışmalarım oldu. Şiirlerimde durmuş oturmuş bir söyleyiş yakalayabildiysem, bunda yaptığım çalışmaların büyük payı olduğunu söyleyebilirim. Genç şairlerin pek yanaşmadığı duyarlılıklara yakınlaşmam ve eski şiirin rüzgârıyla savrulmam da bundandır. Sanırım bundan sonraki verimlerim daha çağcıl yönsemeleri içermekle birlikte, yine o sevdiğim (biraz da eskimişlikle suçlanan) iklimin rüzgârlarına açık olacak. Şimdilerde üzerinde çalıştığım, sanırım ikinci kitabım olacak, "Binbir Geceyarısı" collage tekniğini, post-modernist eğilimleri ve metinler arası ilişkileri içinde barındıran şenlikli bir yolculuk. Bundan sonra daha hangi gizli kapıları çalacağımı ise zaman gösterecek. 

Hürriyet, 13 Aralık 1991

Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nün bu yılki sahibi Turgay Kantürk: Şiir 'Ben söyledim oldu' değil

Ahu Antmen

Şair Behçet Necatigil'in anısına düzenlenen Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü bu yıl genç şair Turgay Kantürk 'İlk Gibi Son' adlı kitabıyla aldı. Cemal Reşit Rey Salonu'nda dün düzenlenen ödül töreninde ödülünü Necatigil'in eşi Huriye Necatigil'den alan Turgay Kantürk bugüne dek Türk Dili, Yeditepe, Gösteri, Varlık gibi birçok dergide şiirlerini yayımlamış. Kantürk ile çalıştığı Dormen Tiyatrosu'nda kulisteki odalardan birinde konuşuyoruz. 

- Şiir serüveni nasıl başladı?

1981 yılında ilk şiirimi yayımladım. Daha sonra bu 10 yıl içinde çeşitli dergilerde aralıklarla yazdım, çünkü piyasanın içinde yer almak istemedim. Cağaloğlu Yokuşu psikolojisine girmek istemedim. Orada bir 'yer kapma' savaşı var ve o savaş beni çok tedirgin ediyor, çünkü ben şiirin kendi sorunlarıyla ilgilenen bir insanım. Bu yüzden Cağaloğlu'na pek girmedim ve hep dışarıdan şiir verdim.

-Bu 'geri çekiliş'in Cağaloğlu Yokuşu psikolojisi dışında nedenleri neydi?

Bu bir anlamda kasıtlı bir geri çekilişti. 80'li yıllarda toplumsal hayatımızdaki sallantılar edebiyata, edebiyat değerlerine, ölçütlerine de yansıdı tabii ki doğal olarak. Benim yazmaya çalıştığım şiir de bu anlayışlarla çok fazla örtüşmüyordu. Onun için daha durulmuş, oturmuş bir zaman gerekliydi ve 80'li yılların içinde bir iki kez kitap önerisi almama rağmen şiirlerimi kitaplaştırmak istemedim. Nedeni de o günlerde yazılacak şiirle değerlendirilecek olması, okur tarafından da o anlayışla tüketilecek olmasıydı. Sanıyorum bu bekleyiş verimli oldu. Bu ödül söz konusu olmasaydı bile kitabımın en azından sunuluşu açısından benim için önemli bir yayınevi tarafından (yalnızca şiir yayımlayan) temiz bir baskıyla çıktı kitap. O zamanlarda yayımlamış olsaydım sanırım 'gümbürtüye gidecekti' kitap...

-Ve beklemeyi seçtiniz... Bundan sonraki tavrınız ne olacak?

Evet, beklemeyi seçtim ve sanırım iyi oldu bu bekleyiş. Uzun süre şiir yayımlamayı düşünmüyorum bu kitaptan sonra. En azından bir dört beş ay. Biraz düşünmek, kitabın karşılığını almak istiyorum. Kitaptaki şiirlerle yeni çıkacak şiirlerin kıyaslanmasını istemiyorum bir süre. Onun için yine bir bekleyiş içerisine gireceğim. Ama bu arada yeni bir kitap üstüne çalışıyorum. Bu, belki birkaç yıl sürecek, belki de tüm yazma serüvenim içinde devam edecek bir kitap. Adı 'Binbir Geceyarısı.' Bir anlamda benim Binbir Gece Masallarım.

- Sizinle aynı yaşlarda şiir yazmaya başlayan ve bugün kendi 'şiir serüvenlerini' yaşayan birçok insan var. Kendinizi çağdaşlarınızla kıyasladığınız oluyor mu? Sizce 90'lı yıllarda Türk şiiri nereye gidecek?

Şimdi benim şöyle bir sorunum var: Kitabın gelişmesinde de ortaya çıkan bir sorun. Ben 80'li ve 90'lı yıllarda edebiyat anlayışı açısından kendimi çok yalnız hissediyorum. Birkaç dost ses dışında hemen hemen benim anlayışıma yakın şair yok gibi. Bu beğendiğim şair yok anlamına gelmiyor; estetik seçimlerim açısından yakınlaşabileceğim insanlar çok az. Onun için 80'li yıllarda bu böyleydi, 90'lı yıllarda da bu böyle sürecek sanıyorum.

- Peki bu yılların bir değerlendirmesini yapabilir misiniz?

Bizim şiirimizde öyle bir şey var ki işçilik her zaman çok az. Şiir bizde hep bir şeyler adına kullanılagelmiştir. Toplumsal anlamda demiyorum yalnızca. Bireysel anlamda da şiir bizde çok kullanılıyor. Karşı çıkışlar, öfkeler, ruhsal sorunlar... Hep şiir bunlara araç ediliyor. Oysa benim sorunum şiirin kendi başına bir varlık olabilmesi, tabii sözünü ettiklerimizi de içerecek, çünkü biz toplumsal hayatın içinde yaşıyoruz. Bir düzende yaşıyoruz. Belli öfkelerle, belli karşı çıkışlarla yaşıyoruz, ama şiir yazma diye bir eylem söz konusu: Yazma eylemi de şair olma eylemi de şiiri gerçekten sözcüklerle var edebilen ve adına şiir denen, yazana şair denen şey.
Bizde alt alta bir şeyler yazan şairler var. Birtakım lafları alt alta getirip birtakım güzel lafları bir araya getiren insanlar yazdıklarını şiir zannediyorlar. Bu sadece onların suçu değil, bunu yüreklendiren insanlarda var piyasamızda. Şiiri kullanan şiire Türkiye'de çok prim veriliyor. 90'lı yıllarda şiir dünya edebiyatında da çok geriye gidiyor. Fakat geri dönüşlerde başladı.
Benim şiirime ilgi gösterilmesi bu geri dönüşü bir anlamda doğruluyor. Şiirin şiir olma görevini bir kez daha hatırlatıyor şairlere. Ben Turgay Kantürk'e verilmesinden çok bu ödülün şiire biçimsel anlamda değer veren insanlara verilmiş kabul ediyorum bu ödülü bir anlamda. Onun için benim bu yalnızlığım sürecek sanırım 90'lı yıllarda da. Çünkü dünya edebiyatında da bütün türler birbirine giriyor. Sinema ile müzik, tiyatro ile şiir birbirine giriyor, türler arası bir ilişki yaşanıyor.

- Kendinize yakın bulduğunuz şairler olmalı...

Kendime yakın bulduğum şairler var tabii ki. Türk edebiyatında şiir ağırlıklı bir yer dolduruyor. Ben de Türk diliyle üreten bir insan olduğum için Türk şiirini çok yakından takip eden bir insanım. Belki de takip ederdim demek daha doğru olur, bugün yazılan şiiri çok sık takip ettiğimi söyleyemeyeceğim. Çünkü okuduğum şeyler beni hep karanlık yerlere götürüyor. Hep umutsuzluğa düşüyorum, şiir konusunda özellikle. Yaratıcılığın günden güne yok olduğuna inanıyorum şiirimizde. Sadece kısır duygu çöküşlerinden oluşan birtakım şiirler var ortalıkta.
Tabii ki etkilendiğim, sevdiğim, kendime yakın bulduğum ya da yararlandığım birtakım şairler oldu. Örneğin Oktay Rifat benim çok değer verdiğim bir şair. Onun dışında eski şairlerimizden Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dranas gibi şairleri zaman zaman tekrar okuyorum. Sanırım genç kuşağın en önemli eksikliği bu şairleri atlamaları. Ben de ilk şiir yazmaya başladığım zaman her şeyin kendimle başladığına inanırdım, yeni bir söz söylediğimi sanırdım, yazdığımın şiir olduğunu sanırdım. Ama geriye dönüp benden önce yazılana kesinlikle bakmak lazımdı. Bu da sıkı bir taramayı, bir anlamda çalışmayı gerektiriyordu. Şiir okuyarak, yazarak, çalışmakla olan bir şey. 'Ben söyledim oldu' değil. Sadece yaratılan değil. Biraz da yapılan bir şey şiir. Onun için sevdiğim şairleri hep başucumda tuttum. Dünya edebiyatında da çok sevdiğim şairler oldu. Özellikle çağdaş Fransız şairlerini çok severim. Baudelaire, Rimbaud gibi şairleri sık sık dönerek okurum. Beat Generation çok aşırı bir uç olmasına karşın onları da değerlendirerek okurum. Oktay Rifat dışında Melih Cevdet Anday gibi Sabahattin Kudret Aksal gibi hatta giderek Enis Batur gibi genç sayılabilecek şairleri ısrarla takip ediyorum. Kendi dilimin başka dillerle çakıştığı noktaları bulmak zorundayım.

- Ya Behçet Necatigil?

Türk şiirinin en önemli ustalarından, kuyumcularından biri. Onda beni en çok etkileyen, sözcüklerle yakın ilişkisi ve seslere verdiği önem. Sözcüklerin anlamlarının dışında seslerinin de kişiliklerinin de olduğunu düşünen bir şair. Şiirin öz sorunlarıyla devamlı uğraşmış bir şair. İnsan ve yaşadığı yer arasındaki ilişkileri sadece çözümlemiş, kavramaya çalışmış değil, bunu şiirsel anlamda da bir yapıya dönüştürmüş bir sair. O anlamda geleneksel değerlerle de hesaplaşmış bir şair. Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü almak benim için güzel ve bunun ötesinde anlamlı.

Cumhuriyet, 14 Aralık 1991