Basından / Törenlerden

1990

Necatigil Ödülü Kaplan'ın

 

Necatigil Ödülü Kaplan'ın

Bu yılın Necatigil Şiir Ödülü, 'İnsan Bir Yalnızlıktır' adlı kitabıyla Sefa Kaplan'a verildi. Şair Behçet Necatigil'in adına ailesi tarafından kurulan ödülün Adalet Ağaoğlu, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Tahsin Yücel, İlhan Berk, Yavuz ve Doğan Hızlan'dan oluşan seçici kurulu önceki gün yaptığı toplantı sonucunda 1990 Necatigil Şiir Ödülü'nün Kaplan'a verilmesini kararlaştırdı.

Bu yılın Necatigil Şiir Ödülü sahibi Sefa Kaplan, 1956 doğumlu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitiren Kaplan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'nün son sınıfından ayrıldı. İlk şiir kitabı 'Sürgün Sevdaları' 1984 yılında yayımlanan Sefa Kaplan'ın 'İnsan Bir Yalnızlıktır' ikinci şiir kitabı. Kaplan'ın, şiir kitapları dışında, 'Terörün Soldurduğu Yıllar' adlı bir inceleme kitabı ve Nokta dergisine yazdığı yazılardan oluşan 'Tarih Tereddütten İbarettir' adlı bir kitabı var.

1980'den bu yana verilen Necatigil Şiir Ödülü'nü ilk kez 'İstanbul Kitabı' adlı yapıtıyla İlhan Berk almıştı. Ödül 1981'de 'Alacakaranlıktaki Ülke' ile Ahmet Erhan'a, 1982'de 'Kayayı Delen İncir' ile Turgut Uyar'a, 1983'te 'Nereye Uçar Gökyüzü' ile Refik Durbaş'a, 1984'te 'Dilsiz ve Çıplak' ile Oktay Rifat'a, 1985'te 'Ağustos Dehlizleri' ile Tuğrul Tanyol'a, 1986'da 'Dön Güvercin Dön' ile Cevat Çapan'a, 1987'de 'Yol Üstündeki Semender' ile Ahmet Oktay'a, 1988'de 'Güz Bitiği' ile Cemal Süreya'ya verilmişti. Geçen yıl ise ödüle değer kitap bulunmamıştı.

Cumhuriyet, 13 Aralık 1990

Kaplan: Necatigil alfabemdir benim

Refik Durbaş

İlk şiir kitabı "Sürgün Sevdaları" 1984 yılında çıkmış Sefa Kaplan'ın. İkinci şiir kitabı "İnsan Bir Yalnızlıktır" ile Kaplan, bu yıl Necatigil Şiir Ödülü'ne değer görüldü. Şiir dışında inceleme-araştırma kitapları da var Kaplan'ın.

-"Bir su sessizliğiyle ön cebime damlayan / bir tür cinnet mi öksüz-yoksa hikmet burcu mu" üzre mısra düşmüşsün "İntihar" başlıklı şiirinde diyerek konuşmaya başlıyoruz Kaplan'la. "Sen hangi burçtasın, hangi burcundansın şiirin?" Ve arkası gelsin sözün…

Gurbet, hasret ve hikmet Necatigil burçlarıdır. Şöyle diyor Behçet Hoca: "…İnsan, daha önce kalmasa bile, sonunda yalnız kalıyor. Yalnız kalan nedir, bunu saptamalı!" Gönüllü gurbetlerini ve zorunlu hasretlerini ele-güne çıkartmaktan çekinen bizler, ne ölçüde yakın olabiliriz ki hikmet burcuna? Acı ve acıklı bir kesinleme olan "İnsan Bir Yalnızlıktır", belki de böyle bir hasreti barındırıyor bağrında. Bu burcun, burcu burcu yalnızlık koktuğunu en azından biliyoruz, az şey mi bu? Peki, ama hikmet'in kavramsal karşılığını kim ne kadar biliyor acaba? Dolayısıyla, cinnet'in tam da bu aşamada devreye girmesine şaşmak neden?

- Adına ödül aldığın Behçet Necatigil için neler söylemek istersin? Onun şiiri için…

Ahmet Hamdi Tanpınar, "Bir şairin en büyük keşfi, kendi iç âlemine götürecek muharririni bulmaktır" diyor Huzur'un bir yerlerinde. Bu anlamda, Behçet Necatigil alfabemdir benim. Beni, bana gösteren aynam ve lambamdır. Hem şiirde, hem de gündelik hayatta çok şey borçluyum Necatigil'e. "Kimleri boşladım, borçlarım kimedir / Ödedim öderim." Ben henüz ödeyebildiğimi sanmıyorum, boşladıklarımı bilsem de…

- Günümüzde yazılan şiir, şöyle de denebilir: Günümüzü yazan şiir ne söylüyor sana?

Günümüzde şiir üreten pek çok şairin, ana akarsularla bağlantısının nicedir kopuk olduğunu düşünüyorum. "Herkes kendine Tanpınar, herkes kendine Ataç" belirlemem de biraz buradan kaynaklanıyor. Yirmi-yirmi beş yıllık bir birikim, eş yumurta ikizleri gibi birbirine benzeyen şiirleri doğuruyor doğal olarak. Çeviri kokan bir dil ve tercüme duyarlıklar egemen bugün şiire. Oysa, öte yakada gürül gürül akan bir ırmak var. Boğuluruz diye mi korkuluyor acaba? Baki'yi, Nefi'yi, Nedim'i, Neşati'yi, Fuzuli'yi, Şeyh Galib'i geçtim; Yahya Kemal'de, Ahmet Haşim'de boğulmak az şey midir? "Yani ne mi diyorum çok kurak tarla / Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları."

- En azından form ve söyleyiş olarak, geleneksel şiire yaslanan şiirlerin var. Nasıl bakıyorsun geleneğe?

Gelenek, bir atardamar. Yeni ve kalıcı olabilmek için önce bu damardan beslenmek, sonra bu küller arasından çekip çıkartabildiklerimizle, tanığı olduğumuz çağın penceresinden bakmak gerekir, diye düşünüyorum. O atardamarda bizi bekleyen, bizi emekleyen çok şeyin olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Bize dayatılan yaşantı ve düşünme biçimleri, belki de ancak böyle kırılabilir, kırılabilirse. Şöyle de söylemek mümkün: "İçindeyim diretiyorum çağa / Size ne miyim ben / Siz bana nesiniz?"

- Dergilerde pek fazla görünmüyorsun, biraz da bunun nedenleri…

Görünmemek iyidir, görmüyorlarsa sizi! Bir anlamda, aynalarla ilişkimizi andıran bir durum bu bence. Aynalarsa, nicedir sırsız olarak bile gösteriyor göstereceklerini. Dergiler de öyle! Şeyh Galib'in dedikleri, dediklerimdir: "Kimi terk ü nâm ü şâne kimi itibare düştü." İlk düşüşe eyvallah, ama ikinci düşüş, düş bile olduğunda sonu girdap. Biliyoruz anaforun en üstte görüneni nasıl dibe çektiğini. Yahut yine Necatigil: "Sağlığımda esirgenen sevgi / Ölümümde ölgün bir akşam üstü / Seslenirse çok geç / İstemem susturunuz."

- Ödüller, ödüllendiriyor mu şairi ya da şair mi ödüllendiriyor ödülleri? Ödüller üzerine neler söyleyebilirsin?

Behçet Necatigil Şiir Ödülü, bence bir onurdur. Bu onurun, ödüle layık görülenlerden ziyade, Behçet Necatigil'den kaynaklandığını düşünüyorum kendi payıma. Hoca'nın söylediği yeterince anlamlı değil mi?: "Adıma aldırmayanlar / Zor alırlar bu yolu."

- Şimdi, şöyle bir baktığında gerilere…

"Susanlara hiçbir şey sormayınız…" Konuşmayı noktalıyor, artık sormuyorum ben de…

Cumhuriyet, 13 Aralık 1990