Basından

1980

Necatigil Şiir Ödülü İlhan Berk'e verildi.

Geçen yıl 13 Aralık'ta yitirdiğimiz şair Behçet Necatigil'in anısına ailesince düzenlenen Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanan İlhan Berk'e ödülü dün İstanbul Balmumcu'da Sinema TV Enstitüsü'nde yapılan bir törenle eşi Huriye Necatigil tarafından verildi.
Rauf Mutluay, Fethi Naci, Edip Cansever, Kâmuran Şipal, Oktay Akbal, Hilmi Yavuz ve Doğan Hızlan'dan oluşan seçici kurul Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü İstanbul Kitabı adlı çalışmasıyla İlhan Berk'in almasına karar vermiştir.
Necatigil Şiir Ödülü ve Anma Töreni'nde Selim İleri, Salâh Birsel, Rauf Mutluay, Adalet Ağaoğlu konuşmuşlar, Hilmi Yavuz ve Devlet Tiyatrosu sanatçıları da şiirlerinden örnekler vermişlerdir.
Behçet Necatigil'in Pencere adlı radyo oyununu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Tiyatro Grubu sahnelemiştir.

Kaynak : Hürriyet, 8. Gün, 21 Aralık 1980

Geçen hafta sonuçlanan bir diğer ödül de Behçet Necatigil Şiir Ödülü'ydü. Bu ödülü İlhan Berk kazandı. Ünlü ozanımız, "İstanbul Kitabı" adlı son kitabında "Kurşun kubbeler şehri İstanbul"un, "… aşktan değil, şehvetten düşüp gebermeye hazır/Genç orospular, ölü padişahlar, hastalar şehri/Rezil istanbul"un, "… en güzel şarkılarını, dünyanın bütün şehirlerine karşı söyleyen"… ya da "bin göz bin dudak halinde"ki İstanbul'u dile getiriyor. Hem de müthiş bir tutkuyla…

Kaynak: Milliyet, 14 Aralık 1980

İlhan Berk: "Şiir kendi macerasını kimseye bağlı olmadan sürdürüyor"

Necatigil Şiir Ödülü'nü "İstanbul Kitabı" adlı şiirler toplamıyla kazanan İlhan Berk, Cumhuriyet'in sorularını yanıtlarken, şiirin bağlanmaya, yapısı gereği ters düştüğünü, ancak kendi dünyasıyla varolduğunu söyledi. Berk'in yanıtları şöyle:

• Behçet Necatigil Ödülü'nün ilkini kazandınız. Necatigil sizin kuşaktan bir şairdi. O zaman şöyle bir soru soralım: Necatigil'in şiiri, şiirimizdeki yeri için ne düşünüyorsunuz?

Ben bazı şairlerin dünyaya şair olarak geldiğine inanırım. Necatigil, önce bunlardan biridir. Ben yine bazı şairlerin yazdıklarının üstlerine başlarına benzediğine inanırım. Şiirlerinden onun bu dünyada neyi sevip, neyi sevmediğini, bu yerküreye nasıl baktığını, insanları, otları, hayvanları, onları nasıl gördüğünü anlarız. Böylece şiirleriyle onu çizeriz. Şiiriyle yapıtı bizi ayrı ayrı yerlere düşürmez. Birbirlerini tamamlarlar. Necatigil şiirinden çıkarılan o has şairlerdendir.

• İstanbul Kitabı için çok yazı yazıldı. Değişik yorumlar, değerlendirmeler ileri sürüldü. İstanbul Kitabı'nın şiir serüveninizdeki yerini saptayabilir misiniz?

İstanbul Kitabı'nın büyük bir bölümü benim yirmi üç yaş şiirlerimi kapsıyor. Bugün yazdıklarımla onları yanyana koyarken korkmadım; yalnız yedi-sekiz sözcük değiştirmekle yetindim. Ben dünyaya ilk kez o şiirlerle baktım gibi gelir bana. Dünyanın içinde ilk gelip gidişimdir onlar. Bana öyle geliyor ki, benim dünya maceram, İstanbul Kitabı'nda o gün çizilmiştir. Şiirimin gidip geldiği bütün karanlık-aydınlık, bunlu, bunsuz sokaklardır onlar. Bu dünya yüzünün şiir tarihinde çok yolculuklar yaptım; şiirimin girip çıkmadığı yer kalmamış gibi gelir bana. Bu dünyada yalnız geniş alanlarda, denize çıkan sokaklarda dolaşmadım; bütün dolambaçlı, dar, çıkmaz sokakların da elinden tuttum. Şiiri her yerde aradım. Bunun için şiirim yalnız aydınlığın değil, bunun, karanlığın da şiiridir. İnsanlığın hali gibi, umut da umutsuzluk da şiirimin damarlarını beslemiştir. Bu yüzden de şiirim çilekeştir, tedirgin edicidir. Acıyla büyüdüğü için de, başkaldırıcı, illetli, âsidir. Yine bu yüzden de acımasızdır. Hayatın kendisi gibidir. Bazen suskun, ezik görünmüşse, yorgunluğundan, bir kıyı hayatı özleminden değildir bu. Kıyılara da inmek, deltalarda dolaşmak, onlar, oralar rüzgârlarıyla da yıkanmak, arınmak, böylece yeniden soluklanmak güçlenmek içindir. Korkmadan söylüyorum, bütün suskunluklar, yeni anlatım biçimleri bulmak, tekdüzelikten kurtulmak içindir; kıyılara, deltalara inmek hep bu yüzdendir. Yolun uzunluğu onu zaman zaman yaralamıştır elbet, ama yorgunluğu olmamıştır. Elbette umutsuz olduğu olmuştur, ama ondan yılmadım, çünkü şiirimin çoğu umutsuzluğu da beslediğine tanık oldum. Dahası umutsuzluk büyütmüştür şiirimi bile diyebilirim. Hiç alçakgönüllü değilim, ama her büyük iyi şiirin önünde saygımı yitirmedim. Bu şiiri ben yazmak isterdim dedim.

• İstanbul şehri için çok şiirler yazıldı. Antolojilerde yer alan düzeyde ve nitelikte ürünler ortaya konuldu. Bu şairlerden farkınız, siz onlara neyi eklemek istediniz?

Başkalarını bilmem. İstanbul yeryüzünün en insani kentidir. Ben İstanbul'u insanlığın haline benzetirim. Onun gibi yıkık, ezik yine onun gibi güvenli inançlı görkemli. Bir yerde daha dedim: İstanbul gibi bir kenti olan yazarlar başka bir şey istememelidirler. Benim İstanbul'a bakışım böyle oldu. Ben ayrımı böyle koydum.

• Türk şiirinde şiir kuramı üzerine en çok düşünen şairlerin başında geliyorsunuz. Bu konudaki çalışmalarınızın vardığı nokta konusunda da bizi aydınlatabilir misiniz?

Şiirin tanıma gelmediğini, sonra da sınırlanmadığını gördüm önce. Yine kendi yapısı dışında dıştan hiçbir şeye yüz vermediğine tanık oldum. Şiir kendi macerasını kimseye bağlı olmadan (yaratıcısına bile) sürüyor, sürdürüyor. Bağlanmaya (yapısı gereği) ters düşüyor.
Ancak kendi aygıtları, kendi dünyasıyla varoluyor. Bütün canlılar gibi kendi diyalektiği ile işliyor. Biz ona değil, o bize egemen oluyor. Böyle koymak isterim noktayı.

Kaynak: Cumhuriyet, 18 Aralık 1980