Anma Günlerinden

"Behçet Necatigil'le Bir Gün"
13 Aralık 1995

Necatigil'i anlamak

Refik Durbaş

Necatigil'i anlamak Refik Durbaş Geçen gün Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde Behçet Necatigil'i anma günü vardı. Tam 16 yıl önce aramızdan ayrılan şiirimizin "saklı su"yu Necatigil'i anmak için bu yıl değişik bir porgram düşünülmüş ve şimdiye kadar onun adına konan ödülü alan şairler de çağrılmıştı. Görünüşte her şey mükemmel gibiydi. Eli yüzü düzgün bir program, sevilen bir şairi anma vesilesi ve artık kitapçılarıyla, cafe-barlarıyla, sanata kucak açmış Beyoğlu'nun göbeğinde bir kültürevi… Ama ne oldu sanırsınız? Bu mükemmel ortama karşın, hadi Oktay Rifat gibi ödül alanlar, artık aramızda olmadığı için gelemezdi, ama toplantıya katılanların sayısı dörttü: Ödülün ilk sahibi İlhan Berk Bodrum'dan kalkıp gelmişti, Cevat Çapan, ödülü son alan Osman Hakan A. ve bir de ben. Çağrılılar bu kadardı da, dinleyenlerin sayısı daha mı çoktu? Konuşma sırasında sözcükler boğazımda düğümlenirken salonda oturanları saydım. Tam on sekiz kişi. Bunların yarısından çoğu sevgili Necatigil'in eşi Huriye Hanım ve çocukları ile okul arkadaşları… Bu sayının içinde bir de vefakâr Hilmi Yavuz. Oysa bırakın şiiri ve yaşamı üzerine konuşmaları, Necatigil'in Doğan Hızlan ile yıllar önce yaptığı konuşmayı mültivizyondan izlemek için o salonun dolup taşması gerekmez miydi? İlhan Berk, konuşmasında soruyordu: "Hep ayraçlar açan bir şiir değil midir şiiri?" Ve yanıtını şöyle veriyordu: "Gizlice bıraktı onları bize; kendinden sonra gelenler doldursun diye…" Bir şairi anlamanın böylesi toplantılarla değil de yapıtlarını okumakla mümkün olacağına inananlardanım. Ama yine de ölüm ya da doğum gününde olsun, bir şaire ve şiirine gösterilen vefasızlığı doğrusu kabul etmekte zorlanıyorum.

Kaynak: Yeni Yüzyıl, 20 Aralık 1995